Kendimi muhabbete bırakıyorum. İçine girdikçe beni saran cümleler ve gülmeler. Zaman zaman etrafı izlemeler. Sanırım orada olmak kadar onlar gibi olmak da rahatlatıyor bir saatten sonra. Yoksa herşey ne kadar yorucu olurdu. Bara yöneliyorum, ne ısmarlayacağımı bilmiyorum. Ağzımdan ne çıkacağını merak edecek kadar başım dönüyor. Bir an o koku geliyor yine.... Etrafıma bakıyorum ama... sanırım fazla hızlı bir hareketti bu alkolize vücudum için. Düşmek kötü ama kalkamamak daha kötü. Bir an tüm kötülükler vücudumu sarıyor sanki. Benim için umut yok, hem de hiç yok...
Tek arabanın geçebildiği dar - uzun sokakta yürüyorum. Önünden geçtiğim kafeler henüz boş. Yağmurun da etkisiyle akşama kadar dolmaz buralar. Eskiden bu havalara rağmen herkes olduğu yerden çıkar gelirdi . Oturmasam da hep geçerken selamlaştığım akşamdan kalma işletmecileri kapı önünde sigara içerdi. Anlaşılan dün gitmediğim tüm mekanlar bugün herkesi yatağa sermiş. Değişiklik yapıp kafelerden birine oturuyorum . Gazetelerin duvara asıldığı yerden bir tane seçip alıyorum. Günün haberleri, alakasız ve saçma sapan dedikodular. Laf olsun diye mürekkep akıtılan ve aslında satır aralarında dahi bilmediğim yeni hiçbir şey yazmayan köşemsileri ilk defa okuyormuşum gibi takip ediyorum. İçtiğim çay ve son sigaram aynı anda bitiyor. Sigarasızlık bende her zaman huzursuzluk yaratmıştır. Yanımda olmadı mı daha çok isterim ve hep de yalnızken biter. Yeni bir paket için hiç üşenmeden kalkar giderim. Bir an için düşündüm de.. bunu yaptığım tek şey sigara değil. Benimki o son paketin hep dolu kalmasını istemek gibi birşey.
Gözümü açtığımda beni kaldırıma oturtmuşlardı ve saçlarım ıslaktı. Birkaç telin kenarında kusmuklar vardı, kaldırımın kenarında gördüklerimi söylemiyorum bile... Saçlarımı bu kadar uzatmamalıydım. Ya da daha az içmeliydim, bilmiyorum. Yalnız başıma bu kadar içmeye cesaret etmezdim eskiden. Neler oluyor? Kafamı kaldırdığımda başım hafif dönüyor. Uzaktan bana bakan birini belli belirsiz seçiyorum. Sokak lambasının ışığı dik ve arkadan vuruyor. Onu görsem de bir sonrakine tanıyacak kadar net değil. Saçları sırtına hafif değecek kadar uzun, elleri ceplerinde. Meraklı bakışlarında biraz şefkat var.. ya da bunu ben hayal ediyorum. Sanki beni bekler bana göz kulak olur gibi... Bu saatte şefkatli insanlar dışarda kalmamalı! İkimizde şu anda evde olmalıyız. Başım ellerimin içinde biraz öne eğiliyorum yeniden, içim gümbürdüyor. Kafamı kaldırdığımda burnuma dayanmış suyun ardından yeniden bakıyorum. Biliyorum... üzerindeki siyah mantonun içinden sarkan petrol yeşili kadife gömlek bana içeriden tanıdık gelen tek şey. Bu o!
Yeni paketimi aldım ve tenhalıktan istifade edip sigaramı sokakta yaktım. Sokakta sigara içmek çok saçma aslında. Hem yürüyüp hem sigara içerken dayanıklılık testinde gibiyim. Öksürtmese de her nefeste içimden birşeyler kopuyor. Kalbim bir yolda bir de onun hakkında konuşulduğunu duyduğum zamanlarda bu kadar hızlı çarpar. Bir yere girme vaktim geldi yeniden. Paçalarım ıslak ve hafif hafif ayaklarım üşümeye başladı. Aslında içimden karşıya geçmek geliyor. Karşıya geçsem orada tam bu havalar için güzel bir yer biliyorum. Sorun şu ki oraya gidersem burada görmeyi umut ettiğim kimseyi bulamam. Kimi görmeyi umut ediyorum? Bilmem... buraya ait birilerini. Konuşması kolay, bana ve mahalleme ait birilerini. Masamda otururken varlığında rahatsız olmayacağım kadar yakın ama onunla boy ölçüşemeyecek kadar uzak. Bu tarz ilişkiler bana kendimi daha güvende hissettiriyor. Samimiyetsizlikten değil, kendi alanını kollayabilmekle ilgili bir rahatlama bu. Yol kendiliğinden akar gibi ya da ayaklarım kendi yolunu bulmuş gibi hissediyorum. Hadi bakalım... beni nereye götüreceksiniz? Vaktim bol, deneyebilirim..
Gözlerimi açmakta zorlanıyorum ama uykum olduğu için. Artık sarhoş değilim. Hatta içmeye devam da edebilirim ama biliyorum bu haldeyken kimse içmeme izin vermez. Zaten bir gecede iki defa da sarhoş olunmaz... Olmamalıyım. Artık orada değil. Gitti. Ben de gitmeli miyim?... bilemedim. Belki de sadece oturmalıyım sokak sakinleşlene kadar. Elinde yeni bir bardak suyla geliyor bu gecenin sarhoşluk dostları. Biraz daha su içersem boğulucam. Onun yerine bir sigara yakıyorum. Canım da çekmedi ama sanırım bu duruma düşmüş olma fikri bana sigara yaktırıyor. Etrafıma baktığımda artık onlardan bir farkım kalmadığını hissediyorum. O fark varsa da derinlere çekildi sanki. Dışardan görünen nedir bilemem ama içimde bir yerlerde oradan çıkmasını da istemiyorum... Çünkü güvensizlik beline bağlı bir bidonla onu dipte tutuyor. Tutsun, böyle rahat.
Ayaklarımı acıtacak kadar yürüdüm ve artık bir yere varacak ya da birini görecek gibi hissetmiyorum. Moralim bozuldu durduk yere... bunca saatin iyimserliği de kötümserliği de yenişemediği için sanki beni boğuyor. Mızıkçı çocuklar gibi mi hissetmeliyim. Hiçbir şeyden memnun olmayan ve istediği gibi gitmeyen herşeyi kendine ve etrafına zehir eden... Ben sadece sakin bir pazar günü istedim. Ben sadece yalnız olmak istemedim. İçimden konuşup birşeyler anlatmak da istemiyorum. Kendime bundan daha fazla tahammül edebilmek istiyorum. Ve daha çok tahammül edilmek. Aylardır ilk defa gelecek çağrışımlı bir cümle kuruyorum. İlk defa içine sadece kendimi kattığım bir cümle, uzun zamandır yapamadığım gibi... ve şu anda her zamankinden daha kötü hissettirdiği için diğerleriyle farklı melodide olsa da özü aynı gibi.
Kapıyı açar açmaz evin kokusu geldi burnuma. Sıcak ve güvenli... Bu koku bana aileme karşı suçluluk duygusu uyandırmıştır hep. Halbuki beni suçlayan da yok. Ben de herkes gibi yalnız, kendine ait bir hayat kurmaya çalışan bir insanım. "ken di a yak la rı nın ü ze rin de dur mak". Aferin! Tüm gece ağzımdan çıkan en mantıklı söz bu ve bunu da tek başımayken söylüyorum. Tek başıma almam gereken bir karar olduğu içindir belki. Artık buralara gitmemelisin diyen yorgun gözlerime aynadan soruyorum "yapacak daha iyi neyim var benim?" Duyduğum güzel bir kokunun peşinden gidecek yaşta da değilim artık. Zaten kokusu gibi isterse kendi de bulur beni. Evet, yatakla kucaklaşırken son kararım, artık bulmak ve bulunmak üzerine konuşmak yok. Fetiş hikayeler üzerinden kurmaca da yok. Belki de eskisi gibi daha çok kitap okuyup kendimi hani o "her şeye cool insanlar" gibi bırakmalıyım. Bıraktım gitti!
Bu ılık çay ve tost iyi geldi. Anksiyetik hallere giriyordum yine. Nedenini bildiğim için kurtulmak kolay oluyor. Gün tarih yıl... eskiden bu gün bu tarih bu yıl. Hatırlamak çok tuhaf birşey. Sen hatırladıklarını görmezden geldikçe onlar üstüne üstüne geliyor. Neyse ki etrafıma bakıp renkleri seçmeye çalışınca dünyaya dönüyorum. Biraz sonra insanlar gelmeye başlar. Yağmur durdu, hava da ara ara güneşleniyor. Demek birazdan tüm kargalar alçaklarda yemek aramaya başlayacak. Çantamdan kitabımı çıkarıyorum. Uzun zaman önce yarım bıraktığım bir kitap. Kaldığım yeri açtığımda arada bir not buluyorum. Gülen bir surat yapıp koymuş araya. Peki ben neden yarım bırakmıştım bu kitabı? Okumanın zamanı değilmiş demek. Ya da yapacak daha iyi bir şeyim varmış.
iki zamanlı metni birbirine çok iyi yedirmişsin görkem .. hatırlama, koku , algılarımız üzerinde durulası konular .. baya yağmurlu karanlık bir havada okurken insanın içine işliyor soğuk yalnızlığımız ..
YanıtlaSilteşekkür ederim Berna.
YanıtlaSilBiraz geç geldi ikincisi aslında. umarım üçüncü bölüm daha erken bir tarihte olacak.
bayan kiter-erdem,bizi birden fazla insanla tek metinde tanıştırmış oldun. Kişilerin sayısı aritmetik olarak artabilir de, azalabilir de ama şahsın hallerinden daha ilgi çekici oyunlar ve olaylar bizi beklese ne kadar hoş olurdu. Biraz macera, biraz macera, günümüz macera ve masal çağı
YanıtlaSilFikri beğendim aslında ama o da başka sefere. Toplam 3 bölüm oldu ve burada iç seste kalmak daha iyi geliyor şu anda.
YanıtlaSil