DOKUNULAMAYAN KAYIP DÜŞLER VE DÜŞÜNCELER GÜNEŞİN KUMLARI YALADIĞI MAVİ - YEŞİL BİR SAHİLDE BULUNMAYI BEKLİYOR ASLINDA..
17 Aralık 2009 Perşembe
1 - unutmaktan korkmak
Serin bir sabah. Gece yağmur yağmış ve hala ara ara çiseliyor. Gözümle görmesem de su birikintilerindeki harelerde, saçaktan gelen pıtırtıda damla damla yağıyor gökyüzü.. İçimi sıkıyor böyle havalar. Hiç beceremedim zaten elime kahveyi alıp pencere önü keyfi yapmayı. Hep koynumda sevgilim olsun, onunla izleyeyim istedim. Konuşmasak da onun kokusuyla, saçlarıyla, kollarının yumuşaklığıyla sohbet ederek biraz..
Soğuk bir gündü, üzerimde deri ceketim, berem ve kulağımda bir müzikle yürüyordum. Heyecanımı hem canlı hem de kontrol altında tutardı müzik dinlemek. Şimdiyse fırsat lazım müzik dinlemeye. Özelinde az şey kalıyor insanın büyüdükçe. Neyse, o sıralar çamurlara basarak yürümek, parasız kaldığında eve geç kalmamak için koşmak, iş çıkışında bildiğin ve güvendiğin bir mekanda rastladığın ilk tanıdık simayla sohbete dalmak, hatta yalnız oturup rahatsız edilmemek normal ve hayatın kendisiydi. Hayat basitken mutlulukmuş..
Gözüm dalmış, cama sıçrayan kediyle kendime geldim. Yazık, kötü ıslanmış. Gidip yüzümü yıkamalıyım. Otomatik işlerden biri.. Nedenini bilmediğim bu işler beni rahatlatıyor. En azından bi de onları yapıp yapmamayı düşünmüyorum. Karar vermek hakkında kararsızım, hep böyleydim ben.
Arkadaşlarımın gittiği yerleri bilir, eğer yemek öncesinde vaktim varsa önce oralarda dolanıp birilerini bulurdum. Yalnızlık kötü birşey... benim için katlanılmaz bir ruhsuzluk ve karamsarlık vesilesiydi. O yüzden bırakmazdım kendi kendimi yalnız başıma. Standart bir günde canım standart bir yere gitmek istedi o akşam. Berem, ceketim, çantam ve ben müziğimizle girdik içeri. Tenhaydı henüz. Günlerden cuma, bir iki saate herkesin geleceğini bildiğim için bulabildiğim en iyi köşeyi kapmaya çalıştım. Bir bira içtikten sonra yalnızlık bastı, kalktım. O gece tuhaftı içim... coşkulu ve de sıkkın. Ben mi garibim? Nasıl ikisini aynı anda hissedebilirim. Bu normal değil. Normalleşmek için eve gitmeye ihtiyacım var!
Yüzüme baktığım zaman herşey aynı. Aynanın ardından arkamda gördüğüm duvar kadar aynı yüzüm. Zamana ne kadar dayanıklı bir yüzüm var. Sadece ara ara benim kendi bakışlarımda yakaladığım bir şey... beni rahatsız eden o ifade. İşte o ifade çok canımı sıkıyor. Bazen kendimi tanıyamıyorum gözlerimde. Provasını yapıyorum kamufle etmek için. Ne yapmalıyım?
Giyinip çıkmalı - gazete alıp dönmeli
Giyinip çıkmalı - yağmur altında müzik dinleyerek yürümeli
Giyinip çıkmalı - açık bir pastaneye girip sahlep içmeli
Giyinip çıkmalı mı...?
Eve uğradım normalleşme uğruna. Her zamanki gibi soğuk ve boş. Tekliğin adı ben yokken kimsenin evi ısıtma ihtiyacı duymaması. Üstümü çıkartmadan biraz oyalandım klimanın etrafında. Banyoya gidip şohpeni yaktım. Madem eve kadar geldim bari temizlenip de çıkayım. Her ne kadar eve döndüğümde üstüm leş gibi kokacaksa da içimden kendime bakmak geldi. Bir süre daha ortalığı ısıtıp televizyon karşısında birşeyler atıştırdım. Tabii ki kahvaltılık. En güzel dost! Elimin altında biraz çikolata, biraz da peynir - zeytin ve ekmek olmalı. Biri tatlı çektiğinde diğerleri de tuzlu... Bu hep aynı. Duşumu almadan önce teybi açtım. İçinde ne olduğu önemli değil, kesin sevdiğim birşey... Havası kırılmış evimin tenhalığının da kırılmaya ihtiyacı var. Şarkı mırıldanırken gözlerim daldı suya. Boşluk, işte tam o anda düşünecek birşeyinin olmaması. Bir an sonra kirpiklerimdeydim, makyaj yapıyordum. Eski bir dostum bana aynaya baktığında zor da olsa gülümse, iyi gelir derdi.Gözüm aynada dudaklarımda tebessüm. Dostlarıma hep güvenirdim zaten. Parfümü sıkarken iki fıs daha fazla sıktım özlemle. Birine ihtiyacım var! Artık hem coşkulu hem sıkkın hem de özlem doluyum. Hazırım!
Gidip müzik açayım karar verene kadar. Sıkılmayı bile adabıyla yapamıyorum. İstediğim gibi bir şey bulana kadar bağdaş kurup oturuyorum teybin karşısında... o cd, bu kaset... elime geçen ve görmezlikten gelmeye çalıştığım albümler... en iyisi dinlemeyi en kolay becerebildiğin şarkıları koymaktır kararsız kalınca. Can kulağıyla dinlemediğinde bile odadaki varlığı yeten dost şarkılar. Oturduğum rahatsız pozisyondan divana geçiyor, uzanıyorum. Uzanmak benim için yeni ve zor bir alışkanlık. Ben her zaman ya oturarak televizyon izledim ya da ya da oturarak sohbetler ettim. Ama hiç uzanmadım, keyif yapmadım. Sadece yatmadan öncenin eyleminde, ışığı söndürmeyle uykuya dalmak arasında hayal ettim. Hayal etmek... şimdi uzanıp eski dostum bir şarkıyı dinlerken sadece o zamanlar ne hayal etmiştim diye düşünüyorum. Bu şarkıyı dinlerken ne hayal ederdim ben?
Önümde bir votka portakal - önümde yeni çıkmış bir dergi. Üzerine ukalalık edilecek birşey kesin vardır yeni bir dergide. Muhabbetin en güzeli beğenmemek ve eleştirilmekle başlayandı böyle yerlerde. İnsanları birbirine ispata sürükler ve gece daha da eğlenceli geçerdi. Sanki adı konmamış bir oyunda kim daha bilgili kim son kadehten sonra daha kırılgan... biri ödül verecek gibi... ya da kendini verecek gibi. İçeri ilk giren simalar beni şaşırtmadı. Akşam yemeğini bitirip evden çıkmayı bekleyen kazık kadaar ergenlik veletleri geldi önce. Bir saate kalmadan daha bakımlı ve büyük ihtimalle buradan başka bir yere geçecek olanlar belirdi. Kategorize etmemek için isim takmasamda yerliler ve uğrakçılar diyebilirim. Bir de ziyaretçiler vardı. Bunlar okulda bizimle aynı sırada olan ya da iş yerinde bizden farklı mekanlarda grup olarak yemek yiyen insanlar.. Onlar sadece bizi merak ettikleri için ve isterlerse bizimle aynı mekana girebileceklerini ispatlamak için gelen ve muhtemelen ikinci defa gelirse üçüncüsünde bizden olacağı belli olan ürkek ruhlardı. Onların yerinde olmak istemezdim. Çünkü dışarıdan gelenlerin böyle ortamlarda canı yakılırdı. Yakılırdı ki aidiyet duyguları gelişsin... Acaba ben de oldum mu böyle? Hem neden "biz" diyorum? Ben hala benken ve biz olacak biri yokken gidip bi grup tanıdıkla mı bütünledim kendimi. Tahminimden daha uzun zaman yalnız kalmışım demek. İçerisi gitgide daha çok tanıdık simayla doluyordu. Gitgide daha güvende hissettiriyordu ortam kendini. İyilik ve sohbet barın karşısına bakan loş duvar dibi masasındalardı. Kız tavlama sanatıyla zevzeklik bar taburesinde vakit öldürüyorlardı o saatte. İleride müzik ansiklopedisi tuvalete doğru gidiyor, kenarda da kitap çeviricisi oturuyordu. Sanırım bir kızla gelmişti, masada yalnız ama iki bardak var. Ben mi? Ben karşıma gelen ve sohbeti şu an için durgun olsa da yanında buraya alışmak için daha kolay kendimi hazırladığım güvenlerle sohbetteyim. Ortalık daha da loşlaşıyor. Saat ilerledikçe ışıkları kısıyorlar. Arkamdan tanımadığım biri geçiyor. Hafifçe çarparken özür diliyor. Yüzüne bakmadan çarpık bir gülümsemeyle önemli değil kafasını sallıyorum karşılık olarak. Havada bir koku asılı kalıyor. Güzel bir koku. Kim diye baksam da artık çok geç. Hem ortalık karanlık hem de çok fazla o insan olmasını istemeyeceğim sıfatlılar var gittiği yönde. Ayırt etmektense güzel koku olarak kalsın o da madem.
Sanki biri dürtmüş gibi irkilerek kalkıyorum yerimden. Uyuyakalmışım. Biraz da horladım herhalde. Bir sese uyandım ama ortada sadece ben varım. Emin olmak için evi dolaşıyorum. Malesef sadece ben varım hala. Pencerenin önündeyim tekrar. Dışarıda tek tük insanlar başlamış dolaşmaya. Demek vakit geçmeye başlamış. Vakit bensiz geçiyor dışarıda. Bazen ben gitsem vakit ne yapar diye düşünüyor. Vaktin senden haberi var mı, yok. Kimseden yok! Seninle vakit geçirenler?... Ben yok olsam merak eden çıkar di mi? Düşünülebilecek en salak ve en duygusal şeyleri bulma noktasındayım. Demek ki dışarı çıkmak farz oldu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)