15 Eylül 2009 Salı

Bebek

Hastaneden girince burnuma keskin dezenfaktan kokularına karışmış bir havasızlık gelmişti. Doğumhanenin olduğu kata çıktığımda koku bir parça hafifledi, yine de ağırlığını üzerimde taşıyor ve bir türlü hastalıklarla dolu bir binayla yeni başlayan bir hayatı bağdaştıramıyordum. Annenin olduğu odaya girdim. Doğum yeni bitmiş o da yarı baygın ve çokça bitkin yatağına getirilmişti. Kapıda mavi bir kurdele, kenarda cicilerle hazırlanmış bebek yatağına inat benim gözüme başucundaki oksijen girişleri ve serum ayağı çarpıyordu. Şu anda hiçbiri kullanılmıyordu ama onlar gözümün önünde oldukça nefesim daralıyor, içime çektiğim her solukta koltuğa biraz daha gömülüyordum.
Aklıma sevdiklerimin ameliyatları ve hastalıkları geliyordu. Koridorda gözyaşı döktüğüm bir arkadaşım, yan tarafımda çocuğu iyileşsin diye sessiz sessiz dua eden kadını düşünüyordum.
Birden içeri girdi kucak.. daha ne olduğunu anlamadan yatağına bırakıp gitti hemşire. Herkes başına toplandı. Biri dönüp uyardı bırakın bi nefes alsın, der gibi. Ortalıktan telaş silindi, odadan çıktı birkaçı.
Bekledim biraz boğulmam geçsin diye. Tüm ağırlığımla doğrulup odanın ucundaki yatağın başına gittim.
Birden o ana kadar hiç düşünmediğim bir şey geldi aklıma: neresi bana benziyor?....ve geriye kalan herşeyi unuttum.
Onun yüzünü kapatmaya çalışan ellerine geçirilmiş minik eldivenleri yanaklarını usul usul okşarken henüz şiş ve yarı kapalı olan gözleri çok acemi ve korkak geldi bana. İçimden sadece korunması gerektiğini düşündüm.
Örtüsüyle birlikte kucağıma almaya çalıştım ama o kadar güçsüzdü ki vücudu ellerimin arasında akıyordu. Hemen başını omzuma yasladım ve oturup hafifçe kaykıldı, rahat etti... rahat ettim. hayatımda duyduğum en usul nefes boynuma üflerken mutluluktan gülmek istedim, ama korkar diye gülmedim...gülümsedim.
Onun mutlu olmasını çok istediğimi farkettiğimde o daha benim kim olduğumu ve onu ne kadar çok ve çabuk sevdiğimi bile bilmiyordu.

11 Eylül 2009 Cuma

özlemenin kadın hali

Hayallerinde yolların içinden geçerek uzaklaşıp kuytulara kaçan ruhuna rağmen hala aynı sokakların, aynı arkadaşların ve aynı aynanın nöbetindeyken bir anda telaşa düşmektir. Yolculuktan mahrum kalan kadının sıfatıdır. Böyle zamanlarda geçmişler basar, afakanların arasında. Hatırlamaktır özlemek ve özlemekten sesi kısılır bazen kadınların. O kadar özler ki düğüm düğüm olmuş boğazında tıkanan her kelimenin ardından seslenmekle seslenmemek arasında artık bir fark kalmadığını kendi kendine söyler. İçinden kopup çıkmak isteyen varlığıdır. Güzel özler kadınlar. Eski bir kavuşma telaşını bile özlese özlemek öz-lemektir.

10 Eylül 2009 Perşembe

Sıkıntılı anlarda yapılacaklar

Sokağa çıkıp açık bir alan bulmalı... sonra orada yukarı gökyüzüne bakmalı. Çünkü yukarı bakarken insanın yüz kasları ister istemez gerilir ve ister istemez gülümser insan 
Başını eğdiğinde hala aynı ifadeyi muhafaza edebilmek gerek..

9 Eylül 2009 Çarşamba

Gerçek Damacana


Kim bir kadının yerini tutabilir "o" kadın kadar?
Erkeklerin son zevksizliği bir damacanada vuk'u buluyor (ağustos 2009'un en ses getiren tecavüzü). Kadınlığın onca haline bir de damacana hali ekleniyor.. Vah'lar etsem, ah'lar etsem? Yok! Hala aynı şeyi görüyorum. Zevksizlik sahibi insan ırkının herşeyi kendi kadar çirkinleştirmek için çabası. Ne değişti bin yıllarda...bunca unutkanlık?

Değişim de bir umuttur ama gerçek değildir.  Hep değişeceğini umduğumuz maaşımız, kimliğimiz, çevremiz, yönetimler ve asla değişmeyeceğini zannettiğimiz doğa. Bunun olmadığı herhangi bir medeniyet veya tarih mi var. Bir Silah gider teknoloji gelir; at gider araba gelir; bir dostun gitse 5 arkadaşın gelir... Hal böyleyken kılık değiştiren maddi - manevi tüm dünya düzeni..!..

Önemli mi hep aynı şeyleri yaşayan insalara kaçıncı yüzyılda olduğunun? Hangi kesitinde yer aldığın ya da ne kadar kalacağın? Çağının vampirleri olma meziyetini duyarsızlığında taşıyan yığınlar değil kişiler. Ne farketti dün tecavüze uğrayan kızın yerini damacanaya bırakması. Güdü aynıysa objenin ne önemi var??

Sular sakin, akıntı dipte


Denizin gri hallerinde gemiler bembeyaz.. Zaman zaman yelkenlinin üzerinde zaman zaman iskelede balık tutarken hayal etmek kendini...
Fotoğraflanamayacak görüntüler vardır. Çünkü onlar anda kalamayacak anlatımlar. Akıp gitmeliler su gibi..

Sular sakin, biz sahilde... bu seyircilik hep böyle birşey. Ucundan kenarından tutunduğumuz fotoğraflar, kitaplar, bloglar, dostlar... özlemlerimiz değişmeden aramaya devam edenlerdeniz. Yemek masaları, yatak odaları, sinema salonları, sohbet balkonları...

Racon attığımız şehirler arasında doğadan bahseder çevremizi koruruz biz.  Başkalarıyla başkalaşmamaya özen gösteren diğerleriyiz. Kimsemiz yok ama ekürimiz var. Geceleri gündüzleri zamansızlıkları bildiğimizi iddia eder, ama zamana direnmek, unutulmamak isteriz. Kim istemez ??